Gazetelerin internetle sınavı

Gazeteler kendi içeriğini o kadar seviyor ki başka kimsenin kullanmasını istemiyor. Peki bunda külliyen haksız olduklarını söyleyebilir miyiz?

Biraz mesleki ilgi, biraz da bu dönüşümün içinde fazlaca yer almış biri olmamdan dolayı bu blogda ağırlıklı olarak yeni medyadan bahsediyorum. Umarım bir doz aşımı olmuyordur.

Öncelikle ilgili eski yazıları ekleyelim ki birazdan değineceğim fikri neyin üstüne kurduğum belli olsun.

Bu yazının perçinleyeceği konuysa birkaç gün önce 20 ulusal gazetenin (Akşam, Bugün, Cumhuriyet, Fanatik, Fotomaç, Güneş, Habertürk, Hürriyet, Daily News, Milliyet, Posta, Radikal, Sabah, Star, Takvim, Today’s Zaman, Türkiye, Vatan, Yeni Şafak ve Zaman) yayınladığı ortak bildiri ve alt metni. Önce aynen alıntılayalım (bunu da kullanmak suç değil diye ümit ederek).

[toggle title_open=”Gazetelerin ortak bildirgesi” title_closed=”Gazetelerin ortak bildirgesi” hide=”yes” border=”yes” style=”default” excerpt_length=”0″ read_more_text=”Devamını oku” read_less_text=”Kapat” include_excerpt_html=”no”]

Medya sektörü, internet ve mobil teknolojilerinin baş döndürücü gelişimiyle, büyük bir değişim sürecindedir. Gazete, televizyon, radyo gibi geleneksel araçların, internetle ve mobil iletişim araçlarıyla birlikte yeniden tanımlandığı yepyeni ve heyecan verici bir süreç yaşıyoruz.

Bu gelişimin sonucu olarak; bizler de gazetenin yanı sıra, sahip olduğumuz internet siteleri, haber portalları ve benzeri iletişim enstrümanlarıyla okurlarımıza hizmet sunmaktayız.

Ancak, bugüne kadar bazı internet sitelerinin, gazete içeriklerimizi fikir ve emek hırsızlığı yaparak, pervasızca kullanmakta olduğu kamuoyunca da gözlemlenmektedir. Takdir edileceği üzere; bu durum ciddi emek ve maliyetlerle çıkartılan gazeteler ve gazetelerin internet siteleri aleyhine açık bir haksız rekabet oluşturmaktadır. Bu, aynı zamanda hukuka ve kanunlarımıza aykırı bir durumun ortaya çıkmasına da sebebiyet vermektedir.

Gazetelerin içerikleri; yani, haberler, yorumlar, köşe yazıları, yazı dizileri, fotoğraflar, çizgi, grafik, sayfa tasarımı ve benzeri bütün unsurların tek sahibi gazetelerdir.

Bu unsurların şimdiye kadar gazetelerin izni olmaksızın, fikir ve emek hırsızlığı yapılarak bazı internet siteleri tarafından çalınması eylemi “gazetecilik” olarak nitelendirilemez.

Hem gerçek anlamda emek ve bilgi sonucu ortaya çıkartılan gazetelerin içeriklerini korumak ve hem de sağlıklı bir internet haber medyası düzeni için fikir ve emek hırsızlığına karşıyız.

Bu itibarla, ürettiğimiz ve bütün hakları bize ait olan; haber, yorum, köşe yazısı, fotoğraf, karikatür, grafik, çizgi ve sayfa dizaynı gibi materyallerin hiçbir şekil ve hacimde kullanılmasına izin vermeyeceğiz. 1 Ekim 2012 tarihinden itibaren, hiçbir televizyon kanalı, internet sitesi ve haber portalı, aşağıda imzası bulunan gazetelerin içeriklerini kaynak göstererek dahi kullanamayacaklardır.

Elbette, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da okurlarımız, gazetelerimizin içeriklerine internet sitelerimiz aracılığıyla ulaşmaya devam edeceklerdir.

Fikir ve emek hırsızlığına karşı duracağımızı ve bu eylemi gerçekleştiren kişiler ve kurumlar aleyhine her türlü hukukî ve meslekî takipte bulunacağımızı, kamuoyuna saygıyla duyururuz.

[/toggle]

Elbette bu duyurunun ardından internet siteleri ayaklandı, büyük bölümünü gazete okuyarak geçiren kimi sabah programları sıkıntıya düştü, gazeteler tartıştı, üniversitelerin iletişim bölümleri yorumladı…

Kendi yorumumu yapmadan önce yukarıdaki bildiri metninde ilgili basın kuruluşlarının haklı olduğunu düşündüğüm iki tezinin altını çizmiş olayım:

  • Bazı internet siteleri gazete içeriklerini pervasızca kullanmaktadır ve bu haksız bir rekabet doğurmaktadır.
  • Sağlıklı bir internet haber medyası düzeni için fikir ve emeğin korunması şart.

Beni en çok üzen şey, onca şanlı gazetenin bir araya gelip bu kadar kötü, uzun ve muğlak bir metin ortaya çıkartmış olması. Zira kalem erbabına yaraşan bir üslup değil asla yukarıdaki metin. Onu geçelim şimdilik.

Gazeteci gazete sever

Haber odaklı bir web sitesinin şirket kurulumundan doğan sabit masrafları ve yüksek sabit vergileri bir yana metin, fotoğraf ve video için ajans abonelik giderleri, editör maaşları gibi uzayıp giden masraf kalemleri var. Muhabir kadrosu barındırıp özel haber yapan haber siteleri yok denecek kadar az. Zaten Ufuk Güldemir döneminden beri internet çoğu meslektaşım için (basılı yayınlarda) gazetecilik kesintiye uğranınca akla gelen bir liman olduğu için hep yarım ayak basılan bir mecra. (Fatih Çekirge’nin Hürriyet’in sitesinin başına geçince internet medyasını onca yücelttikten sonra doğan ilk fırsatta / çağrıda ana gazeteye dönmesi gibi)

Yani geleneksel medyanın genlerinde olayın özü hala (kağıda basılı) gazete. Haberi haber yapan sitede olması değil, gazetede basılı masada durması. Mevcut düzenin hakim kuşağı böyle doğdu çünkü. Oysa bir sonraki kuşak için gazete el boyayan, paketleme ya da cam silme için kullanılan bir madde.

Aynı sebepten dolayı ‘internet gazeteciliği’ diye garip bir kavram var. Oysa esasen internette yapılan şey gazetecilik değil; habercilik.

Neyse…

İçerik kimindir, kim içindir?

Habercinin hevesi her zaman kendi için haber değeri taşıyan her şeyi en önce, en doğru şekilde en fazla kişiye ulaştırmaktır. Gazetenin tirajının, televizyonun reytinginin yükselmesiyle oluşan heyecan içeriği oluşturanla şirketin patronu arasında fark taşır. Haberci içeriğinin daha fazla kişiye ulaşmasıyla heyecanlanır, patron / yönetici daha fazla para (reklam) kazandığı için.

Bugün sosyal medya kullanan bir gazetecinin yazdığı bir yazıyı bu mecralardan DA paylaşmaması düşünülebilir mi? Kendimden örnek vereyim; kendi yazılarımı sosyal medyadan paylaşmazsam çok daha az okunuyor. Kendi mecralarım gazetemin (Radikal) benim yazılarımı yerleştirdiği alana kıyasla çok daha etkin. Benim içeriğimi sosyal medyada link vererek (atıfta bulunarak) paylaşmam gazeteme ciddi bir trafik aktarıyor. O trafik gazetemin sitesinde reklam gösterimi; bir başka deyişle para olarak dönüyor. Yani kucağıma Radikal doldurup sokakta bağıra çağıra satmam ile sosyal medyada link vermem arasında teknik olarak bir fark yok.

Hiçbir gazetenin / haber kaynağının böyle bir işbirliğine hayır diyeceğine inanmıyorum. Daha da ötesi buna karşı çıkmanın hukuki dayanağı da yok.

Bu doğrultudaki ilk makul reddiye Akit gazetesinden geldi.

[toggle title_open=”Akit gazetesinin açıklaması” title_closed=”Akit gazetesinin açıklaması” hide=”yes” border=”yes” style=”default” excerpt_length=”0″ read_more_text=”Devamını oku” read_less_text=”Kapat” include_excerpt_html=”no”]

Ulusal yayın yapan 20 gazete, dün yayınladıkları tam sayfa duyurularla; bundan böyle kendi gazetelerinde yayınlanan haber ve köşe yazılarının, internet sitelerinde ve televizyonlarda kullanılmasına izin vermeyeceklerini
açıkladılar.

Akit olarak, biz bu duyuruya katılmadık.

Katılmayı düşünmedik.

Peki, niçin?

Çünkü biz fikir gazetesiyiz.

Bizim önceliğimiz; fikrimizin yayılmasıdır.

Nihai gayemiz; fikirlerimizin dar çerçevede sıkışıp kalması değil, çok daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamaktır.

Fikirlerimiz, tespitlerimiz, yorumlarımız ne kadar çok okuyucuya ulaşırsa, biz bundan ancak mutluluk duyarız.

Bunun için de gazetemizde yayınlanan haber ve köşe yazılarının, internet siteleri tarafından alıntılanmasına ambargo koymayı düşünmüyoruz.

İlk günden bu yana, sansürün her çeşidine karşı çıktık. Çıkmaya da devam edeceğiz.

Gazetemizde yayınlanan köşe yazılarının, özel haberlerin, tespitlerin daha fazla okuyucuya ulaşması anlamına gelen alıntıları engellemeyi, bu sebeple doğru bulmuyoruz.

Biz, gazeteciliği aydınlatma aracı olarak görüyoruz.

Bugüne kadar sürdürdüğümüz; “inananların gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi olma” görevini daha geniş kitlelere ulaştırma adına, özel haber ve köşe yazılarının (vb.) özgürce paylaşılmasına, bundan sonra da bir engel getirmeyi düşünmüyoruz.

[/toggle]

Bir gün gelip Akit gazetesiyle harfi harfine hemfikir olacağımı hayal edemezdim. Bu fikir bağlamına karşı çıkmam mümkün değil.

Kurtlarla dans

Ama bu düzende değinmemiz gereken ikinci bir grup var ki kimse için gurur / heyecan kaynağı değil. Elbette kopyala / yapıştır habercilerinden söz ediyorum. Onca maliyet ve emekle oluşturduğunuz haberlerinizi noktası virgülüne; başlık ve fotoğrafını bile değiştirme gereği duymayarak kullananlar.

İşin acısı sizi böyle sömürürken kara SEO denen bir dizi teknikle Google’ı da aldatarak sizin haberinizi sizden fazla okutabilirler. Bu yöntemin ve bunu kullananların savunulacak bir tarafı elbette yok. Kaynak belirtmek, küçük bir özet vererek ana kaynağa link vermek varken fütursuzca kopyalanan bir içeriği kim, nasıl, ne adına savunabilir? (ki sosyal medyada dahi nice örneklerini görüyoruz)

Taşlama için günahsız aranıyor

Tam da burada bir tespiti de yapmış olalım. Birleşerek bildiriyi yazan gazetelerin TAMAMI  eleştirdiğimiz bu ikinci türden kopyalamayı bizzat yapan (hatta kitabını yazan) yayınlar. Birbirlerinden kopyaladıkları bir yana bloglardan, yerli-yabancı kaynaklardan hayasızca kopyaladıkları haberlerle güçlerine güç kattılar.

Dolayısıyla ilk taşı atacak kişiyi hala bulmuş değiliz.

Hafızamı yokladığımda bu tip çıkışlara benzer örnekler yok değil. Ama haberci dünyasının hızlı akışı ve kendine has yapısında hiçbiri tutunamadı. Örneğin bir basın etkinliği için bulunduğum Dubai’de (aynen içerdiği bir yazı yüzünden bu blog gibi) Hürriyet ve Milliyet sitelerinin porno kategorisine girdiğini fark etmiştim. Hiçbiri açılmıyordu.

Komik bulduğum bu durumu gazetedeki köşemde yazınca dönemin yöneticisi Fatih Çekirge bir açıklama yaparak foto galerileri kaldırdığını ilan etmişti. Çekirge şöyle diyordu:

Bu belki de bizim günlük tirajımızı ya da sayfa görüntülenmemizi düşürebilir; ancak biz tirajın değil düzeyin ve doğru haberciliğin yüksekliğini önemsiyoruz. Bunu yaparken sizlerin de bu düşünceyle bize daha yüksek destek vereceğinize inanıyoruz.

Ama ne yazık ki kısa sürede korktuğu başına gelmiş ve o dönemki trafiğin yüzde 60’ından fazlasını oluşturan foto galeriler ciddi bir reklam düşüşüne yol açmıştı. Devamında galeriler önce eklerde tekrar hayata geçmiş, sonra da bugünkü çılgın sürece doğru ilerlemişti (Hürriyet’in bugün güzellere özel galeri kategorisi var).

İnternette içerik bize kalsın, kimse elleşmesin beklentisinin denize gireyim ama üstüm başım kuru kalsın hayalinden farkı yok.

Titanic Orkestrası‘na dönmeyelim sonra…

Yorumlar

2 yanıt

  1. Levent avatarı
    Levent

    Sansürün her çeşidine karşı olan Akit, kol,bacak sansürleyen Akit değil mi yahu?

  2. […] bildiri konusunda Serdar Kuzuloğlu’nun Gazetelerin internetle sınavı yazısının okunmasını da […]

Görüşlerinizi paylaşın: